Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TLReferans Faiz Oranı

2021 yılsonunda LIBOR’un son bulacak olmasının da etkisiyle birlikte çeşitli ülkelerde referans faiz oranına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda, ABD’de SOFR, İngiltere’de SONIA, İsviçre’de SARON, Japonya’da TONA, Rusya’da ROISFIX ve Hindistan’da FBIL adlı referans faiz oranlarına yönelik çalışmalar yapılmış ve bu referans faiz oranlarının yayınına başlanmıştır. Euro Bölgesi’nde ise SETER için 2019 yılsonuna kadar yayına geçilmesi öngörülmektedir. TRLIBOR’un işlem hacmi oldukça düşük ve piyasayı yansıtmaktan uzak olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, derin ve likit piyasalardan oluşturulacak ulusal bir referans faiz oranına ihtiyaç duyulmaktadır. Türk Lirası Gecelik Referans Faiz Oranı (TLREF), finansal türev ürünlerde, borçlanma araçlarında ve çeşitli finansal sözleşmelerde dayanak varlık veya karşılaştırma ölçütü olarak kullanılabilecek Türk Lirası kısa vadeli referans faiz oranı ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak oluşturulmuştur. TLREF’in Temel Amacı, Türk bankalarının

Aktif Rasyosu

Koronavirüs salgını kapsamında alınan tedbirlerin etkisiyle ekonomik büyüme yılın ikinci çeyreğinde belirgin ölçüde yavaşlamış, bu durumun etkilerini sınırlandırmak için yetkili kurumlar önlemler almaya devam etmiştir. 2020 Mart ayında politika faizini 100 baz puan indiren TCMB, Nisan ve Mayıs aylarında sırasıyla 100 ve 50 baz puan ilave faiz indirimi yapmış ve daha sonraki toplantılarda politika faizini sabit tutmuştur. BDDK da salgının ekonomide yarattığı olumsuz etkiyi hafifletmek amacıyla Bankaların kredi büyümesini teşvik edici aktif rasyosu uygulamasını hayata geçirmiş, reel sektörün ve bireylerin finansman ihtiyaçlarının karşılanması ve kredi geri ödemelerine ilişkin kolaylıklar sağlanmasını teşvik edici önlemler almıştır. Bu kapsamda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) “Aktif Rasyosu” (AR) diye adlandırdığı yeni bir uygulamaya geçti. Rasyonun hesaplanma formülü şöyle; 1- Bankalara döviz mevduatındaki büyümeyi frenleyin diyor. Payda bankalardan çok mevduat s

Basel III Nedir?

2008 yılında yaşanan ve etkileri uzun süre boyunca hissedilen küresel ekonomik krizin ardından başta Bankacılık sektörü olmak üzere finansal düzenlemelerin yetersizliğinin gündeme gelmesi ile Basel III olarak adlandırılan düzenlemeler gündeme getirmiştir. Türk Bankacılık sektörü ise 2012 yılında Basel II’ye geçişini tamamlamış, Basel III uyum çalışmalarına başlamıştır. Basel III kapsamında ulaşılmak istenen hedefler genel olarak; - Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanaklığının artırılması, - Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi, - Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme yükümlülüklerinin genişletilmesi, - Mikro ve makro bazda yapılan düzenlemelerle bankaların dayanaklığının ve finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılması olarak sıralanabilir. Basel III, Basel II sonrasında hesaplama yöntemini tümden değiştiren devrim niteliğinde bir uygu

İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım (İDDY) Nedir?

Bank of International Settlements bünyesindeki Basel Komitesinin bankalara yönelik düzenlemelerinden ilkini oluşturan Basel I düzenlemeleri kapsamında Bankaların yalnızca kredi ve piyasa riskleri düzenlemelere konu edilmiş, kredi riski ise sözleşmenin karşı tarafının OECD ülkelerinden biri olup olmama durumlarına göre hesaplanmıştır. İlerleyen yıllarda yapılan geliştirmeler kapsamında yayınlanan Basel II ile operasyonel riskler de Bankaların risk hesaplamalarına dahil edilmiş olup kredi riskinin hesaplama biçimi kredinin karşı tarafının varlık sınıflarına göre değerlendirilmeye başlanmıştır. Buna göre kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlar ve temel varlık sınıfları kredilerin risklerinin ağırlıklandırılmasında önem kazanmıştır. Basel II ile kredi riskinin ölçüm yöntemleri çeşitlendirilmiş ve basit, orta ve gelişmiş düzeyde standart yaklaşım, temel içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşım ve gelişmiş içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşım geliştirilmiştir. İDDY, bankal

İSEDES (İçsel Sermaye Yeterliliği Değerlendirme Süreci) nedir?

Basel Komitesinin yayımladığı Basel II standartlarında yer alan üç yapısal bloktan ilki asgari sermaye yükümlülüğü ile ilişkili olup bu blokta bankanın sayısallaştırılabilen risklerine karşı elinde bulundurması gereken minimum sermaye tutarı belirlenmektedir. İkinci yapısal blok, denetim otoritesinin incelenmesi adını taşımakta olup, sermaye yeterliliği ve iç sistemlerin öncelikle bankalarca içsel olarak, ardından denetim otoriteleri tarafından değerlendirilmesi ve sermaye ihtiyacının boyutuna karar verilmesi ile ilgilidir. Birinci yapısal blokta, yani asgari sermaye yükümlülüğü hesaplamalarında dikkate alınmayan ya da kısmi olarak dikkate alınan risk faktörleri ve dış etkenlerin risk ölçüm ve yönetim sürecine dahil edilmesi amaçlanmıştır. Üçüncü yapısal blok ise piyasa disiplininin sağlanması olarak özetlenebilmekte olup bu blokta bankanın maruz kaldığı risklerin ve bilanço yapısının finansal raporlar aracılığıyla kamuya açıklanması ve böylece şeffaflığın artırılması hedeflenmek

Bankacılık Kanunu

Bankacılık Kanunu’nun 54. Maddesi Risk gruplarına kullandırılacak Kredi Sınırlarını tanımlamaktadır. Kredi Sınırları - Bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların %25’ini aşamaz. - Bu oran Bankanın dahil olduğu risk grubu bakımından %20 olarak uygulanır. (Kurul, bu oranı %25’e kadar yükseltmeye veya kanuni haddine kadar indirmeye yetkilidir.) - Bir adi ortaklığa verilen krediler, sorumlulukları oranında ortaklara kullandırılmış sayılır. - Bankalarca hakim ortak veya nitelikli pay sahibi olup olmadıklarına bakılmaksızın bankaların sermayesinin %1 ve daha fazla payına sahip olup pay defterine kayıtlı olan tüm ortaklarına ve bunlarla risk grubu oluşturan kişilere kullandırılacak kredilerin toplamı özkaynaklarının %50’sini aşamaz. - Birlikte kontrol edilen ortaklıklara kullandırılan krediler, bu ortaklıkları birlikte kontrol eden hissedarların her

Rating Kuruluşları

Kredi derecelendirme kuruluşları ülke, şirket veya borçlanma enstrümanlarını değerlendirip, ilgili borçlunun kredi değerliliğine ilişkin mevcut durum ve geleceğe dair beklentilere göre derecelendirme skoru tayin ederler. Buna göre kredi derecelendirme skoru yüksek olanların borçlarını ödeme temelli riskleri daha düşük olarak değerlendirilir ve bunların finansal piyasalara entegrasyonu daha kolay ve az maliyetli olur, skoru düşük olanların ise riskleri yüksek olarak değerlendirilir ve bu borçlular piyasadan nispeten olumsuz şartlarda ve maliyetlerde kaynak sağlayabilirler. Dünya genelinde belirli varlık fonları, emeklilik şirket fonları iç tüzükleri gereği belirli derecelere sahip ülkelere fon sağlayabilir, bu da aynı şekilde skoru yüksek olan ülkeleri öne çıkarmaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının piyasalardaki rolü, 1980’lerde başlayan küreselleşmeyle önem kazanmıştır. Günümüzde global düzeyde faaliyet gösteren bir çok kredi derecelendirme kuruluşu bulunmaktadır ve bunlardan

Döviz Kuru Sistemleri

Döviz kurunun hükümet müdahalesi olmadan tümüyle piyasada belirlendiği durum demek olan esnek döviz kuru sistemlerinde yurtiçi faiz haddi dünya faiz haddine eşit ise dengededir. Hükümet alımlarının artması sonucu IS eğrisi sola kayar. C noktasında yeni denge oluşur. Fakat i2 faiz haddi dünya faiz haddinden yüksek olduğu için ülkeye yabancı sermaye girer => kur düşer => ihracat azalır. Azalan ihracat sonucunda para talebi ve faiz haddi düşer, yeni denge tekrar A noktasında gerçekleşir. Dolayısıyla, Maliye Politikası esnek döviz kuru sisteminde etkin değildir. Hükümet para arzını arttırınca LM eğrisi sağa kayar, faiz düşer ve yeni denge C noktasında gerçekleşir. Fakat i2 dünya faiz haddinden küçük olduğu için kur yükselir => ihracat artar. Bu artışla birlikte para talebi ve faiz haddi tekrar yükselir, yeni denge B noktasında oluşur. Dolayısıyla, Para Politikası esnek döviz kuru sistemlerinde tam etkindir. Döviz kurunun piyasa yerine tümüyle hükümet tarafından belir

Finansal Kriz Öncü Göstergeleri

Açık Döviz Pozisyonu Bankaların döviz borçları ile döviz varlıkları arasındaki farka açık döviz pozisyonu deniyor. Bu fark ne kadar fazlaysa, döviz pozisyonu da o kadar açık veriyor demektir. Çoğunlukla yükselen piyasa ekonomileri dışardan dövizle borçlanıyor. Çünkü yurtdışı faizler yurtiçi faizlerden oldukça düşük. Böylece bankalar için düşük faizle borçlanma imkanı doğuyor. Ayrıca, bu ülkelerin yurtiçi tasarrufları yatırımları finanse etmekte yetersiz kalabilir. Bu yüzden bankalar ve şirketler yurtdışından dövizle borçlanabilir. Ancak, bu ülkeler döviz kuruna karşı çok kırılgan oluyor, herhangi bir kur yükselişinde bankaların ve şirketlerin döviz pozisyon açığı artıyor ve ekonomi zora düşüyor.   Vade Uyuşmazlığı Bankaların varlıkları (krediler) genellikle borçlarına (mevduat) göre daha uzun vadeli olur. Şöyle; mevduat kısa (1-3 ay arası) vadeli, krediler ise uzun (1-2 yıl arası) vadelidir. Şimdi bir nedenle faizlerin arttığını düşünelim. Vadesi biten mevduat bankadan gidecek,

Swap

Swap; İki tarafın belirli bir zaman dilimi içinde bir varlık ya da yükümlülüğe bağlı olan farklı faiz ödemelerini veya döviz cinsini karşılıklı olarak değiştirdikleri bir takas sözleşmesidir diye tanımlanabilmektedir. Döviz swap ise belli miktar dövizin aynı anda yapılan tek bir işlemle, farklı vadelere tabi olarak satın alınması ve satılmasıdır. Örneğin yurt dışındaki yüksek faiz oranlarından yararlanmak isteyen bir kimse, bir bankadan, önce elindeki ulusal para fonları ile döviz satın alır. Sonra da buna bağlı olarak yapacağı ikinci bir işlemle bu dövizleri, diyelim ki üç ay sonra teslim kaydıyla aynı bankaya geri satar. Böylece bir Spot Piyasa işlemi ile bir Vadeli Döviz İşlemi tek işlem halinde birleştirilmiş, yani farklı vadelere tabi olarak aynı miktar döviz önce satım alınmış sonra satılmış olmaktadır. Swap işleminin avantajları nelerdir? - Kredi arbitrajı sayesinde işletmeler, fonlama maliyetlerini azaltabilir. - İşletmelerde etkin aktif ve pas

Üçlü Açmaz

Üçlü Açmaz kavramına göre; sabit döviz kuruna ve bağımsız para politikasına sahip olan bir iktisat politikasının sermaye hareketlerini kontrol eden bir politika ihva etmesi gerekir. Benzer bir biçimde, bağımsız para politikasına ve serbest sermaye hareketlerine sahip bir iktisat politikasının sabit kur rejiminden vazgeçmemesi gerekmektedir. Serbest Sermaye Hareketleri: bir ülkenin, ülkeye gelen yabancı paralara veya ülkeden dışarı çıkan paralara herhangi bir kısıtlama uygulamaması anlamına gelir. Bağımsız Para Politikası: faiz, zorunlu karşılıklar, APİ gibi para politikası araçlarının sistemin öteki belirleyicilerinden (sermaye hareketleri ve döviz kuru rejimi) ayrı, tek başına kullanılıp kullanılamayacağıyla ilgilidir. Sabit Kur Rejimi: döviz kuru merkez bankası ya da bir kamu otoritesi tarafından yeni bir karara kadar değişmemek üzere belirleniyorsa buna sabit kur rejimi deniyor. Türkiye, uzun yıllar sermaye hareketlerini denetim altında tutmuş, bunun için sabit döviz kur

Sermaye Yeterlilik Rasyosu

SYR uygulaması Basel Kriterleri olarak da bilinen ve merkezi İsviçre’nin Basel kentinde bulunan ve üye ülkelerin merkez bankaları ile bankacılık gözetim ve denetim kuruluşlarının oluşturdukları Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Bankacılık Gözetimi üzerine Basel Komitesi (kısaca Basel Komitesi) tarafından belirlenen kriterlerdir. Bankacılık Kanunu’nun 45. Maddesinde tanımlanan Sermaye Yeterliliği, Bankaların maruz kaldıkları riskler nedeniyle oluşabilecek zararlara karşı yeterli özkaynak bulundurulması olarak ifade edilir. Dolayısıyla, Sermaye Yeterlilik Rasyosu, bankaların solo ve konsolide bazda bilanço içi ve bilanço dışı varlık ve yükümlülüklerinden kaynaklanan finansal riskler ile faaliyetleri nedeniyle maruz kalınan finansal olmayan risklerden kaynaklanabilecek zararlara karşı sahip olduğu sermaye düzeyinin oransal göstergesidir. Bankalar ülkemizde BDDK tarafından düzenlenen yönetmelikte öngörülen usul ve esaslara göre yasal olarak %8 (BDDK isteği %12) oranından az olmamak

Maastrich Kriterleri

Maastrich kriterleri 10 Aralık 1991 tarihinde AB üyesi ülkeler için yerine getirilmesi gereken bir makroekonomik kurallar dizgesi olarak kabul edilmiştir. Üye ülkeler aşağıdaki kriterlerin hepsini sağlamakla yükümlüdür. - Üye ülke devlet borçlarının GSYH’sına %60’ı geçmemelidir. - Üye ülke bütçe açığının GSYH’sına oranı %3’ü geçmemelidir. - Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi perfomansı gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon ortalaması ile, ilgili üye ülke enflasyonu arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir. - Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibarıyla, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren üç ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmayacaktır. - Son iki yıl içinde üye ülke parası başka bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.

Üçüz Açık

                                                                                         (S – I) + (T – G) + (X – M) = 0 Makroekonomik dengeyi gösteren bu eşitlikte üç farklı denge iç içedir. (S – I) özel kesimin tasarruf ve yatırım dengesini, (T – G) kamunun bütçe gelir gider dengesini, (X – M) ise ülkenin cari dengesini gösterir. S < I ise özel kesim tasarruf açığı veriyor, yatırımlarını borçlanarak yapıyor, T < G ise bütçede açık meydana geliyor, bu açık borçlanarak finanse ediliyor, X < M ise ekonomi cari açık veriyor demektir. Eğer bir ekonomide bu üç gösterge de açık veriyorsa buna üçüz açık deniyor.

Getiri Eğrisi

Getiri eğrisi, borçlanma enstrümanlarının faiz oranı ile vadeleri arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir. Artan eğimli getiri eğrisi uzun vadeli borçlanma kağıtlarının faizinin, kısa vadeli olanların faizinden yüksek olduğunu gösteriyor. Yani, vade uzadıkça faiz artıyor. Çünkü bu kağıtları talep edenler uzun vadede enflasyonda bir artış beklentisi görüyor ve yüksek faiz talep ediyor. Azalan eğilimli getiri eğrisi kısa vadeli borçlanma kağıtlarının faizinin, uzun vadeli olanların faizinden yüksek olduğunu gösteriyor. Yani, vade uzadıkça faiz düşüyor. Çünkü bu kağıtları talep edenler uzun vadede enflasyonda bir düşüş bekliyor ve kısa dönemde yüksek faiz talep ediyor. Yatay getiri eğrisi uzun vadeli borçlanma kağıtlarının faizi ile kısa vadeli olanların birbirine eşit (ya da çok yakın) olduğunu gösteriyor. Yani, kısa ve uzun vadede faiz aşağı yukarı aynı seyrediyor. Merkez Bankası, getiri eğrisindeki gidişi izleyerek kısa vadeli faizleri attırarak ya da duruma göre düşürere