2008 yılında yaşanan ve etkileri uzun süre boyunca hissedilen küresel ekonomik krizin ardından başta Bankacılık sektörü olmak üzere finansal düzenlemelerin yetersizliğinin gündeme gelmesi ile Basel III olarak adlandırılan düzenlemeler gündeme getirmiştir. Türk Bankacılık sektörü ise 2012 yılında Basel II’ye geçişini tamamlamış, Basel III uyum çalışmalarına başlamıştır.
Basel III kapsamında ulaşılmak istenen hedefler genel olarak;
- Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanaklığının artırılması,
- Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi,
- Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme yükümlülüklerinin genişletilmesi,
- Mikro ve makro bazda yapılan düzenlemelerle bankaların dayanaklığının ve finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılması
olarak sıralanabilir.
Basel III, Basel II sonrasında hesaplama yöntemini tümden değiştiren devrim niteliğinde bir uygulama değil, Basel II’nin özellikle son finansal krizde gözlemlenen eksikliklerini tamamlayan bir ek düzenlemeler niteliğindedir.
Basel III ile gelen değişiklikler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
SYR hesabının payında yer alan özkaynakların kapsamı değiştirilmiştir. Ana sermaye içinde yer alan ve zarar karşılama potansiyeli yüksek olan sermaye “çekirdek sermaye” olarak adlandırılmıştır. Çekirdek sermaye genel olarak ödenmiş sermaye ve dağıtılmamış karlardan oluşmaktadır. BDDK’ca uygun görülen borçlanma araçları ve bunlara ilişkin ihraç primleri “ilave ana sermaye” olarak adlandırılmış, genel karşılıklar ve sermaye benzeri krediler ise “katkı sermaye”yi oluşturmuştur.
Sermaye yeterliliğe ilişkin gerekli oranlar bu tanımlar eşliğinde revize edilmiş, Çekirdek SYO %4,5, Ana SYO %6, SYSO ise %8 olarak belirlenmiştir.
Ekonomik ve mali göstergelerin bozulması durumunda karşılaşılabilecek kayıplar nedeniyle özkaynakların yetersiz kalmasının önüne geçilmesi amacıyla bankalarca bulundurulması gereken ilave çekirdek sermaye tutarını gösteren “sermaye koruma tamponu” düzenlemesi yapılmıştır. Yapılan düzenlemelere göre belirtilen oranın %2,5 olması gerekirken 2017 yılında bu oran %1,25 olarak uygulanmaktadır. Bu oranın eklenmesiyle birlikte 2019 yılından sonra bankaların tutmakla yükümlü oldukları toplam sermaye + sermaye koruma tamponu oranı %8 + %2,5 = %10,5 olarak belirlenecektir. Bu oranın sağlanamaması durumunda kar dağıtımı kısıtlanacaktır.
Kredi genişlemesinin finansal sektörün genel risk düzeyini arttırabilecek düzeylere ulaşması durumunda özkaynakların yetersiz kalmasının önüne geçilmesi amacıyla bankalarca bulundurulması gereken ilave çekirdek sermaye tutarını gösteren “döngüsel sermaye tamponu” düzenlemesi yapılmıştır.
Sistemik önemli bankaların bulundurmaları beklenen ilave çekirdek sermaye tutarının göstergesi olan “Sistemik önemli banka tamponu” (SIFI) getirilmiştir.
Sermaye oranlarını destekleyici nitelikte olan şeffaf, basit, anlaşılır ve risk bazlı olmayan sermaye yeterlilik rasyosunu tamamlayıcı nitelikte olan ve bankaların maruz kalmaları muhtemel risklere karşı konsolide ve konsolide olmayan bazda yeterli sermaye bulundurmalarının sağlanmasını teminen “Kaldıraç Oranı” (ana sermaye / toplam risk tutarı) getirilmiş olup aylık olarak hesaplanan bu oranın Mart, Haziran, Eylül ve Aralık dönemleri itibarıyla üç aylık basit aritmetik ortalamasının asgari %3 olarak tutturulması ve idame ettirilmesi şarttır.
Uzun vadeli varlıkların kısa vadeli kaynaklarla fonlanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek likidite riskinin yönetilmesi için ülkemizde Basel III öncesinde kullanılan ve bankaların varlıklarının yükümlülüklerini karşılayacak şekilde yeterli likidite düzeyini vade dilimleri itibariyle hesaplaması, tutturması ve idame ettirmesi amacıyla hesaplanan Likidite Yeterlilik Oranı’na (TP+YP Varlıklar / TP+YP Yükümlülükler) ek olarak “Likidite Karşılama Oranı” ve “Net İstikrarlı Fonlama Oranı” düzenlemeleri getirilmiştir.
Bankaların konsolide ve konsolide olmayan bazda, asgari likidite düzeyini belirlemek amacıyla net nakit çıkışlarını karşılayabilecek seviyede yeterli yüksek kaliteli likit varlık stoku bulundurmaları gerekmektedir. Buna göre TL+YP ve YP için ayrı ayrı hesaplanan Likidite Karşılama Oranı “Yüksek Kaliteli Varlık Stoku / Net Nakit Çıkışları” şeklinde hesaplanır. YKVS, kasa, zorunlu karşılıklar, MB nezdindeki mevduatlardan oluşurken, net nakit çıkışları ise 30 gün içinde yapılacak toplam nakit çıkışlarından (vadesiz mevduat ve vadelerine 30 günden az kalan mevduat vb.) 30 gün içinde yapılması beklenen toplam nakit girişlerini (kredi taksit ödemeleri vb.) indirerek bulunur.
Bu hesaplama her gün yapılır, haftalık ortalama alınarak Cuma günü BDDK’ya gönderilir. Haftalık olarak raporlanan, aylık perspektifle hesaplanan bir orandır. 2017 yılı için istenilen asgari “Toplam LKO” %80 ve “YP-LKO” %60 olup yıllık %10 artışla bu oranlar 2019 yılında sırasıyla %100 ve %80 olacaktır. Örneğin TCMB’den O/N borçlansam paydadaki varlık stokuma TL girişi olur ama bir yandan da yüksek kaliteli varlık teminatı verdiğimden payda değişim beklenmez.)
Net İstikrarlı Fonlama Oranı ise “Mevcut İstikrarlı Fonlama Tutarı/İhtiyaç duyulan istikrarlı fonlama tutarı” şekilde hesaplanır ve en az %100 olması gerekmektedir. Bu oranın takibiyle orta/uzun vadede bankaların pasif yapılarının güçlendirilerek daha istikrarlı ve güvenilir bir fonlama sağlanması amaçlanmaktadır. Bir diğer amaç da hızlı bilanço büyümesinin likidite şoklarına karşı direncin artırılmasıdır.
Faiz oranlarında meydana gelen dalgalanmaların Bankanın faize duyarlı varlık ve yükümlülükleri üzerinde meydana getirebileceği değer artışı veya düşüşünün izlenmesi için yapısal “Yapısal faiz oranı riski”nin ölçülmesi amacıyla “Bankacılık hesaplarından kaynaklanan faiz oranı riski” standart rasyosu (BHFOR) düzenlemesi getirilmiştir. Piyasalardaki oynaklıklar sonucunda faiz oranında görülebilecek ani değişimlerin banka bilançosu üzerindeki etkisi ölçülmekte olup BDDK düzenlemesine göre BHFOR hesaplamasında TP faiz oranlarına 400 baz puan azalış, 500 baz puan artış, YP faiz oranlarına ise 200 baz puan azalış ve artış uygulanarak faiz şoku sonrasında oluşacak kayıp tutarı hesaplanmaktadır.
Basel III kapsamında Bankaların taşıdıkları kur riskinin ölçülmesi için geliştirilen “YP Net Genel Pozisyonu” yasal düzenlemesine göre iş günleri üzerinden hesaplanan “yabancı para net genel pozisyon/özkaynak” standart oranının mutlak değerlerinin haftalık basit aritmetik ortalaması %20’yi aşamaz. (YP borçlandığımızda 011 bakiyesi artar, swap’la TL’ye döndüğümde 010 bakiyesi artar ve yükümlülüklerim varlıklarımdan çok olur. Ancak bilanço dışında swap dahilinde alacağım olduğundan, yani varlıklarım yükümlülüklerimden çok olduğundan sorun olmaz. Zira YPGNP bilanço içi ve dışını mahsup eder.)
Basel III kapsamındaki sermaye düzenlemeleri daha nitelikli bir sermaye yapısı amaçlamaktadır. Basel III geliştirme kapsamında Bankaların riskleri sermaye yeterliliği ile sınırlandırılmamış, faaliyetleri kapsamında meydana gelmesi muhtemel olan kur riski, likidite riski, faiz oranı riski, sermaye riski gibi risklerin izlenmesi için geliştirmeler yapılmıştır. Bu kapsamda Türk bankacılık sektörünün sebebi ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı hazırlıklı olması ve riskler karşısında dayanıklılığının artırılması hedeflenmiştir. Bu kapsamda düşünüldüğünde, bankaların faaliyetlerinin şeffaflığı önem kazanmış olup yasal düzenlemeler dahilinde strateji hedeflemesi yapılması mümkün hale gelmiştir.
Ülkemiz bankacılık sistemi Regulatory Consistency Assessment Program (RCAP) kapsamında değerlendirilmiş ve Mart 2016 itibariyle Basel III düzenlemelerine tam uyumlu bulunmuştur.
Basel III kapsamında ulaşılmak istenen hedefler genel olarak;
- Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanaklığının artırılması,
- Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi,
- Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme yükümlülüklerinin genişletilmesi,
- Mikro ve makro bazda yapılan düzenlemelerle bankaların dayanaklığının ve finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılması
olarak sıralanabilir.
Basel III, Basel II sonrasında hesaplama yöntemini tümden değiştiren devrim niteliğinde bir uygulama değil, Basel II’nin özellikle son finansal krizde gözlemlenen eksikliklerini tamamlayan bir ek düzenlemeler niteliğindedir.
Basel III ile gelen değişiklikler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
SYR hesabının payında yer alan özkaynakların kapsamı değiştirilmiştir. Ana sermaye içinde yer alan ve zarar karşılama potansiyeli yüksek olan sermaye “çekirdek sermaye” olarak adlandırılmıştır. Çekirdek sermaye genel olarak ödenmiş sermaye ve dağıtılmamış karlardan oluşmaktadır. BDDK’ca uygun görülen borçlanma araçları ve bunlara ilişkin ihraç primleri “ilave ana sermaye” olarak adlandırılmış, genel karşılıklar ve sermaye benzeri krediler ise “katkı sermaye”yi oluşturmuştur.
Sermaye yeterliliğe ilişkin gerekli oranlar bu tanımlar eşliğinde revize edilmiş, Çekirdek SYO %4,5, Ana SYO %6, SYSO ise %8 olarak belirlenmiştir.
Ekonomik ve mali göstergelerin bozulması durumunda karşılaşılabilecek kayıplar nedeniyle özkaynakların yetersiz kalmasının önüne geçilmesi amacıyla bankalarca bulundurulması gereken ilave çekirdek sermaye tutarını gösteren “sermaye koruma tamponu” düzenlemesi yapılmıştır. Yapılan düzenlemelere göre belirtilen oranın %2,5 olması gerekirken 2017 yılında bu oran %1,25 olarak uygulanmaktadır. Bu oranın eklenmesiyle birlikte 2019 yılından sonra bankaların tutmakla yükümlü oldukları toplam sermaye + sermaye koruma tamponu oranı %8 + %2,5 = %10,5 olarak belirlenecektir. Bu oranın sağlanamaması durumunda kar dağıtımı kısıtlanacaktır.
Kredi genişlemesinin finansal sektörün genel risk düzeyini arttırabilecek düzeylere ulaşması durumunda özkaynakların yetersiz kalmasının önüne geçilmesi amacıyla bankalarca bulundurulması gereken ilave çekirdek sermaye tutarını gösteren “döngüsel sermaye tamponu” düzenlemesi yapılmıştır.
Sistemik önemli bankaların bulundurmaları beklenen ilave çekirdek sermaye tutarının göstergesi olan “Sistemik önemli banka tamponu” (SIFI) getirilmiştir.
Sermaye oranlarını destekleyici nitelikte olan şeffaf, basit, anlaşılır ve risk bazlı olmayan sermaye yeterlilik rasyosunu tamamlayıcı nitelikte olan ve bankaların maruz kalmaları muhtemel risklere karşı konsolide ve konsolide olmayan bazda yeterli sermaye bulundurmalarının sağlanmasını teminen “Kaldıraç Oranı” (ana sermaye / toplam risk tutarı) getirilmiş olup aylık olarak hesaplanan bu oranın Mart, Haziran, Eylül ve Aralık dönemleri itibarıyla üç aylık basit aritmetik ortalamasının asgari %3 olarak tutturulması ve idame ettirilmesi şarttır.
Uzun vadeli varlıkların kısa vadeli kaynaklarla fonlanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek likidite riskinin yönetilmesi için ülkemizde Basel III öncesinde kullanılan ve bankaların varlıklarının yükümlülüklerini karşılayacak şekilde yeterli likidite düzeyini vade dilimleri itibariyle hesaplaması, tutturması ve idame ettirmesi amacıyla hesaplanan Likidite Yeterlilik Oranı’na (TP+YP Varlıklar / TP+YP Yükümlülükler) ek olarak “Likidite Karşılama Oranı” ve “Net İstikrarlı Fonlama Oranı” düzenlemeleri getirilmiştir.
Bankaların konsolide ve konsolide olmayan bazda, asgari likidite düzeyini belirlemek amacıyla net nakit çıkışlarını karşılayabilecek seviyede yeterli yüksek kaliteli likit varlık stoku bulundurmaları gerekmektedir. Buna göre TL+YP ve YP için ayrı ayrı hesaplanan Likidite Karşılama Oranı “Yüksek Kaliteli Varlık Stoku / Net Nakit Çıkışları” şeklinde hesaplanır. YKVS, kasa, zorunlu karşılıklar, MB nezdindeki mevduatlardan oluşurken, net nakit çıkışları ise 30 gün içinde yapılacak toplam nakit çıkışlarından (vadesiz mevduat ve vadelerine 30 günden az kalan mevduat vb.) 30 gün içinde yapılması beklenen toplam nakit girişlerini (kredi taksit ödemeleri vb.) indirerek bulunur.
Bu hesaplama her gün yapılır, haftalık ortalama alınarak Cuma günü BDDK’ya gönderilir. Haftalık olarak raporlanan, aylık perspektifle hesaplanan bir orandır. 2017 yılı için istenilen asgari “Toplam LKO” %80 ve “YP-LKO” %60 olup yıllık %10 artışla bu oranlar 2019 yılında sırasıyla %100 ve %80 olacaktır. Örneğin TCMB’den O/N borçlansam paydadaki varlık stokuma TL girişi olur ama bir yandan da yüksek kaliteli varlık teminatı verdiğimden payda değişim beklenmez.)
Net İstikrarlı Fonlama Oranı ise “Mevcut İstikrarlı Fonlama Tutarı/İhtiyaç duyulan istikrarlı fonlama tutarı” şekilde hesaplanır ve en az %100 olması gerekmektedir. Bu oranın takibiyle orta/uzun vadede bankaların pasif yapılarının güçlendirilerek daha istikrarlı ve güvenilir bir fonlama sağlanması amaçlanmaktadır. Bir diğer amaç da hızlı bilanço büyümesinin likidite şoklarına karşı direncin artırılmasıdır.
Faiz oranlarında meydana gelen dalgalanmaların Bankanın faize duyarlı varlık ve yükümlülükleri üzerinde meydana getirebileceği değer artışı veya düşüşünün izlenmesi için yapısal “Yapısal faiz oranı riski”nin ölçülmesi amacıyla “Bankacılık hesaplarından kaynaklanan faiz oranı riski” standart rasyosu (BHFOR) düzenlemesi getirilmiştir. Piyasalardaki oynaklıklar sonucunda faiz oranında görülebilecek ani değişimlerin banka bilançosu üzerindeki etkisi ölçülmekte olup BDDK düzenlemesine göre BHFOR hesaplamasında TP faiz oranlarına 400 baz puan azalış, 500 baz puan artış, YP faiz oranlarına ise 200 baz puan azalış ve artış uygulanarak faiz şoku sonrasında oluşacak kayıp tutarı hesaplanmaktadır.
Basel III kapsamında Bankaların taşıdıkları kur riskinin ölçülmesi için geliştirilen “YP Net Genel Pozisyonu” yasal düzenlemesine göre iş günleri üzerinden hesaplanan “yabancı para net genel pozisyon/özkaynak” standart oranının mutlak değerlerinin haftalık basit aritmetik ortalaması %20’yi aşamaz. (YP borçlandığımızda 011 bakiyesi artar, swap’la TL’ye döndüğümde 010 bakiyesi artar ve yükümlülüklerim varlıklarımdan çok olur. Ancak bilanço dışında swap dahilinde alacağım olduğundan, yani varlıklarım yükümlülüklerimden çok olduğundan sorun olmaz. Zira YPGNP bilanço içi ve dışını mahsup eder.)
Basel III kapsamındaki sermaye düzenlemeleri daha nitelikli bir sermaye yapısı amaçlamaktadır. Basel III geliştirme kapsamında Bankaların riskleri sermaye yeterliliği ile sınırlandırılmamış, faaliyetleri kapsamında meydana gelmesi muhtemel olan kur riski, likidite riski, faiz oranı riski, sermaye riski gibi risklerin izlenmesi için geliştirmeler yapılmıştır. Bu kapsamda Türk bankacılık sektörünün sebebi ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı hazırlıklı olması ve riskler karşısında dayanıklılığının artırılması hedeflenmiştir. Bu kapsamda düşünüldüğünde, bankaların faaliyetlerinin şeffaflığı önem kazanmış olup yasal düzenlemeler dahilinde strateji hedeflemesi yapılması mümkün hale gelmiştir.
Ülkemiz bankacılık sistemi Regulatory Consistency Assessment Program (RCAP) kapsamında değerlendirilmiş ve Mart 2016 itibariyle Basel III düzenlemelerine tam uyumlu bulunmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder