Ana içeriğe atla

Rating Kuruluşları

Kredi derecelendirme kuruluşları ülke, şirket veya borçlanma enstrümanlarını değerlendirip, ilgili borçlunun kredi değerliliğine ilişkin mevcut durum ve geleceğe dair beklentilere göre derecelendirme skoru tayin ederler. Buna göre kredi derecelendirme skoru yüksek olanların borçlarını ödeme temelli riskleri daha düşük olarak değerlendirilir ve bunların finansal piyasalara entegrasyonu daha kolay ve az maliyetli olur, skoru düşük olanların ise riskleri yüksek olarak değerlendirilir ve bu borçlular piyasadan nispeten olumsuz şartlarda ve maliyetlerde kaynak sağlayabilirler. Dünya genelinde belirli varlık fonları, emeklilik şirket fonları iç tüzükleri gereği belirli derecelere sahip ülkelere fon sağlayabilir, bu da aynı şekilde skoru yüksek olan ülkeleri öne çıkarmaktadır.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının piyasalardaki rolü, 1980’lerde başlayan küreselleşmeyle önem kazanmıştır. Günümüzde global düzeyde faaliyet gösteren bir çok kredi derecelendirme kuruluşu bulunmaktadır ve bunlardan en önemli üç derecelendirme kuruluşu S&P, Moody’s ve Fitch’dir. Bu kuruluşların verdiği notlara göre ülkeler ve şirketler borç alabilmekte ya da verebilmektedir. Bir yandan bu kuruluşların verdiği notlar kredilerin riskini ölçerek ülke ve firmalar için borçlanmada kolaylık sağlarken diğer yandan yatırımcılara bilgi sağlamaktadır.

Uluslararası yatırımcılar portföy tercihlerini ve yatırım yapacakları piyasaları seçerken derecelendirme kuruluşlarının değerlendirme notlarını göz önünde bulundurmaktadır. Bu anlamda kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkeler için yapmış oldukları not açıklamaları ülke piyasaları etkileyen bir faktördür.


Ülkelerin kredi notları temel olarak yatırımcılar tarafından dikkate alındığı, not düşümünün ise risk artışı olarak algılandığı düşünülürse, derecelendirme kuruluşlarınca düşürülen notlar, risk algısının artmasıyla birlikte borçlanma maliyetlerini arttıracak, borçlanma vadelerini kısaltacak ve ülkenin finansal piyasalara olan entegrasyonunu kısıtlayacaktır.

Genel ekonomi açısından bakıldığında borçlanma maliyetlerinin artması ülkemiz gibi tasarruf oranlarının düşük olduğu ve dış borçlanmanın önem kazandığı cari açık sorunu yaşayan ülkeler için olumsuz olacaktır. Not düşümleri risk algısıyla paralel olduğundan ülkemiz CDS primlerinin yükselmesi ile birlikte yabancı fonlar ve yatırımlar ülkeden çıkacağından döviz kurları TL karşısında değer kazanacak olup, bu durum cari açıktaki baskıyı ihracatın orta vadede olumlu etkilenmesi nedeniyle hafifletecek olsa da ithal edilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına sebep olacak, bu da maliyet enflasyonu yaratacaktır. Öte yandan TL’nin diğer ülke paraları karşısındaki değer düşüklüğünün önüne geçmek ve yabancı fonların geri gelmesini sağlamak için daha fazla faiz ödemesi gerçekleşecek, akabinde faiz artışı gerçekleşecektir. Faizlerin artması ise tasarrufların artışını sağlasa da toplam talebi ve yatırımları azaltacak, ülke büyümesine olumsuz etki edecektir.

Bankacılık sektörü için yüksek önem arz eden yurt dışı borçlanmada maliyetlerin artması bankaların bilançolarına olumsuz yansıyacaktır. Borçlanma maliyetlerinin artması faiz giderlerimizi artıracak olup, piyasadaki faizlerin artması aynı zamanda mevduat faiz oranlarına da artmasına sebep olacağından mevduat/kredi arasında durasyon farkından dolayı net faiz geliri kalemi düşüşe uğrayacaktır. Bununla birlikte toplam talebin azalması da hane halkının bankacılık faaliyetlerine olan ilgisini azaltacak bu minvalde komisyon gelirlerinde azalma eğiliminde olacaktır.

Temmuz 2020 itibarıyla Türkiye’nin kredi derecelendirme notları aşağıdaki gibidir:

Moody's: Kredi notu B1 ve görünüm negatif.
  
Fitch: Kredi notu BB - ve görünüm durağan.

S&P: Kredi notu BB - ve görünüm durağan.

Yorumlar