Koronavirüs salgını kapsamında alınan tedbirlerin etkisiyle ekonomik büyüme yılın ikinci çeyreğinde belirgin ölçüde yavaşlamış, bu durumun etkilerini sınırlandırmak için yetkili kurumlar önlemler almaya devam etmiştir.
2020 Mart ayında politika faizini 100 baz puan indiren TCMB, Nisan ve Mayıs aylarında sırasıyla 100 ve 50 baz puan ilave faiz indirimi yapmış ve daha sonraki toplantılarda politika faizini sabit tutmuştur.
BDDK da salgının ekonomide yarattığı olumsuz etkiyi hafifletmek amacıyla Bankaların kredi büyümesini teşvik edici aktif rasyosu uygulamasını hayata geçirmiş, reel sektörün ve bireylerin finansman ihtiyaçlarının karşılanması ve kredi geri ödemelerine ilişkin kolaylıklar sağlanmasını teşvik edici önlemler almıştır.
Bu kapsamda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) “Aktif Rasyosu” (AR) diye adlandırdığı yeni bir uygulamaya geçti. Rasyonun hesaplanma formülü şöyle;
2020 Mart ayında politika faizini 100 baz puan indiren TCMB, Nisan ve Mayıs aylarında sırasıyla 100 ve 50 baz puan ilave faiz indirimi yapmış ve daha sonraki toplantılarda politika faizini sabit tutmuştur.
BDDK da salgının ekonomide yarattığı olumsuz etkiyi hafifletmek amacıyla Bankaların kredi büyümesini teşvik edici aktif rasyosu uygulamasını hayata geçirmiş, reel sektörün ve bireylerin finansman ihtiyaçlarının karşılanması ve kredi geri ödemelerine ilişkin kolaylıklar sağlanmasını teşvik edici önlemler almıştır.
Bu kapsamda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) “Aktif Rasyosu” (AR) diye adlandırdığı yeni bir uygulamaya geçti. Rasyonun hesaplanma formülü şöyle;
1- Bankalara döviz mevduatındaki büyümeyi frenleyin diyor. Payda bankalardan çok mevduat sahiplerinin kontrolünde. Denklemin payda kısmından başlarsak BDDK bankaların döviz cinsi mevduatların cazibesini daha da azaltmasını istiyor, geçmişte de bu yönde kararlar alınmıştı ama Türkiye'de döviz cinsi mevduatların cazibesi döviz mevduatındaki artışın nedeni, siyasete, ekonomiye ve ekonomi yönetimine güven olmaması. Dış kırılganlıklar karşısında, ekonominin yeterli cephaneye sahip olmamasından kaynaklı, o yüzden faizler ne kadar aşağıya çekilirse çekilsin yabancı para mevduatlarında ciddi bir zayıflama yaşanmıyor. Bu formül gündeme geldiğinden beri özel kesim bankaları, kredilerini genişletip riskleri artırmak yerine yabancı para mevduata verilen faizi hızla düşürdüler. Bugün neredeyse hiç faiz vermiyorlar. Zaten döviz kredisi de veremedikleri için yabancı para mevduatı tutmaları kendileri açısından zarar oluşturuyor. Döviz alım-satım fiyatları arasındaki makası büyütebilir ancak döviz mevduatındaki artışı durdurması mümkün değil. Bankaların bu eğilimi değiştirme imkanı yok.
2- Bankalara topladığınız döviz mevduatını Merkez Bankası’na götürüp takas (swap) yaparak TL’ye dönüştürün diyor. Bunun amacı, bankaların elindeki dövizi Merkez Bankası’na aktarmalarını sağlayarak Merkez Bankası döviz rezervlerinin daha yüksek görünmesini sağlamak. Bankalar, AR formülünün kendilerine söylediği bu adımı, büyük ölçüde yerine getirecektir. Bu da Merkez Bankası rezervlerinin, bankalardan takasla geçici olarak alınan bu dövizlerle, hesapta artmasını sağlayacaktır. Ancak bu da dış ödeme yükümlülükleri karşısında Türkiye ekonomisinin döviz rezervlerinin düşük seviyede olmasının yol açtığı kırılganlık ve güvensizliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.
3- Topladıkları kaynaklarla yerli özel sektör ve Hazine tahvilleri almaları. Bankalar buna da büyük ölçüde uyacaktır. Bunun Hazine faizlerinin ve genel olarak faizlerin göreli olarak düşmesi gibi bir sonucu olabilir. Ama bunun da dövize talebi artırma gibi hiç istenmeyen bir yan etkisi olur.
4- Bankaların kaynaklarını, Hazine ve özel sektör tahvili almaktan çok ve öncelikle kredi vermek için kullanmaları. Kamu bankaları zaten iktidarın isteğiyle kredi hacmini dizginsiz büyütüyorlar. BDDK’nın hedefi, özel bankaları, diğerler önlemlerinin yanı sıra bir de bu formülle kredi hacmini daha da artırmaya zorlamak. Bu zorlama bir ölçüde sonuç verebilir. Ama özel bankaların muhtemel önceliği, kredileri artırma riski yerine Hazine tahvilleri almak olacaktır.
Aktif rasyosu ilk açıklandıktan sonra uygulama içinde bazı güncellemeler yapıldı;
- Aktif rasyosu hedefi mevduat bankaları için 100'den 95'e; katılım bankaları için ise 80'den 75'e düştü yani BDDK, bankaları daha az kredi vermek ile sorumlu tutmuş oldu.
- Aktif rasyosu formülünde döviz kalemleri TL'e çevrilirken bir önceki ayın ortalaması baz alınacak, bu kararla döviz kurlarındaki oynaklık sebebiyle bankaların aktif rasyosu konusunda sorun yaşamaması sağlanmaya çalışıldı.
- Hali hazırda formülde bankaların döviz kredilerini aşan döviz mevduatları 1.75 ile çarpılıyor yani bankaların kredi olarak kullandırmadıkları her 1 birim mevduat için 1.75 birim TL kredi vermeleri gerekiyor. Bu kararla bankaların döviz mevduatının cazibesini düşürmeleri isteniyor ama bankalar zaten döviz mevduatlarına neredeyse hiç faiz vermiyorlar, farklı yollarla dövizin cazibesini düşürmeye çalışıyorlar.
- BDDK son güncellemesi ile yabancıların Türk bankalarında tuttuğu döviz mevduatları için aktif rasyosu formülünde 1.75 katsayısı uygulamama kararı aldı.
- Formülün pay kısmındaki menkul kıymetler kalemine gayrimenkul yatırım fonları ve girişim sermayesi yatırım fonlari dahil edilecek. Aktif rasyosu formülünde pay kısmına eklenen her kalem bankalar için destekleyici.
Bu oranın uygulanması sonucunda bazı bankalar oranı tutturabilmek için kredilerini arttırma yoluna gidebilir. Bunu yaparlarken de risklerini arttırmamak için kredibilitesi yüksek, sorunsuz müşterilerine ek kredi önerecekler. Bu yaklaşım ister istemez açılacak ya da yenilenecek olan krediler için daha düşük faiz oranları önerilmesine yol açacak. Buna karşılık bazı bankalar oranı yakalayabilmek yeni ve daha yüksek riskli müşterilere yönelecekler bu da muhtemelen risk artışıyla sonuçlanacak. Böylece bu yeni uygulama kredi faizlerinde düşüş yaratırken risklerde yoğunlaşmaya ve artışa neden olacak.
Eleştiriler
Bunlardan ilki 2001 krizinin ardından bankaların kaldıramayacakları risklere girmelerini önlemek amacıyla kurulmuş bulunan BDDK'nin bankaları risk üstlenmeye yönlendirme noktasına gelmesiyle ilgili. Buradaki sorun bankaların kredi vermeye zorlanmasıyla ortaya çıkacak batık kredilerin ne olacağı meselesi. Bu zorlamayla açılan kredilerden batan olursa bunda bankaların sorumluluğu minimum düzeyde kalır. Kamu bankalarında böyle bir zarar ortaya çıkarsa Hazine bunlara sermaye takviyesi yapacaktır. Bu durumda eşitliği sağlamak için özel bankaların bu şekilde açılacak kredilerden doğacak zararlarının da kamu eliyle tazmin edilmesi gerekir. Bankalara bu rasyoyu tutturamadıkları taktirde ceza verilecekse karşılığı da tazmin olmalıdır. Benzer şekilde bankaların bu şekilde zorlamayla açacakları kredilerin geri dönmemesi halinde karşılaşacağı likidite sorununun da Merkez Bankası tarafından çözülmesi gerekiyor.
İkinci mesele mevduat bankalarıyla katılım bankaları arasında yapılan ayrım. Böyle bir ayrımın yapılması doğru değil. Sonuçta amaç eğer kredi verilmesini desteklemek ise bu alanda çalışan her türlü bankanın aynı koşullarla yönlendirilmesi gerekir. Eğer katılım bankalarının mevduat bankalarından daha az menkul kıymet alabilmesi öngörülerek bir fark yaratılmak istenmişse o zaman çıkan oranın farklı uygulanması yerine denklemde örneğin menkul kıymetlerin çarpılacağı katsayı gibi katsayıların farklı yapılması çok daha anlamlı olurdu.
Üçüncü mesele zorunlu karşılıklarla ilgili. Yapılan düzenlemeye göre bankaların topladığı bütün mevduat hesaba katılıyor. Oysa bankalar topladığı mevduatın bir bölümünü merkez bankasına zorunlu karşılık olarak yatırdığı için mevduatın o bölümünü krediye dönüştüremiyor. Burada bir de BDDK’nin bankaların kısa vadeli yükümlülükleri karşılamak için kasalarında bulundurmalarını istediği adına disponibilite denilen miktarları da dikkate almak gerekiyor. Çünkü bankalar bunları da kredi olarak veremezler. Formüldeki bu yanlışlığın düzeltilmesi gerekiyor.
Ayrıca bugün ekonominin önde gelen sorunlarından biri, zaten şirketlerin ve ailelerin aşırı borçlu olmaları. Batık kredilerin hızla artıyor olmasının yarattığı sosyal, ekonomik ve finansal riskler ortada. Mevcut borç yükünü, kontrolsüz bir şekilde daha da artırmak, hastayı belki şu an için biraz daha ayakta tutar ama ileride daha büyük bir çöküşe sürükleyebilir.
SYR'ye Etkisi
Sürdürülebilir büyümenin sağlanması adına bankaların maruz kaldıkları risklerin ölçümü için sadece bilançoların incelenmesi yeterli gelmemekte; risklerin sayısallaştırıldığı ayrı bir mimariye, sahip oldukları varlıkların boyutu ve kompozisyonu dikkate alındığında özkaynaklarının yeterlilik düzeyini ölçen ve düzenleyen bir göstergeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda göz önünde bulundurulması gereken en önemli kriterlerden biri de Sermaye Yeterlilik Rasyosu’dur.
SYR hesaplanırken, sadece banka bilançosundaki aktif toplamına odaklanılmaz; bilanço dışı varlıklar ile bankaların piyasa ve operasyon riskleri de dikkate alınır. Ayrıca, bilançoda yer alan varlıklar, nitelikleri ve tarafları açısından da ayrıştırılarak SYR hesaplamasına dahil edilmektedir.
Yasal Özkaynak = Ana Sermaye + Katkı Sermaye – Sermayeden İndirilecek Değerler
KRET bakiyesini oluşturan kredi riski, temel olarak işlemin karşı tarafının, Banka ile yaptığı sözleşmenin gereklerine uymayarak, yükümlülüğünü kısmen ya da tamamen zamanında yerine getirememesinden ya da getirmemesinden dolayı Bankanın zarara uğrama ihtimali olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan bankaların rasyoyu tutturabilmesi ve cezai şartlardan kaçınabilmesi için daha riskli kredi tahsislerinin yapılmasına neden olabilir. Aktif rasyosunu yeterli düzeyde tutarken risk iştahını belirleyen sermaye yeterlilik rasyosuna zarar verilmemesi ancak KRET’in iyi yönetilmesi ile mümkün olacaktır.
KDO’su düşük, riski görece alt seviyelerde olan müşteri grupları SYR’nin paydasını daha küçük oranlarla etkileyecektir. Diğer taraftan, kredinin getirisi (kârlılığı) da SYR’de payı (yasal özkaynağı) büyütmek açısından önemlidir. Bu bağlamda, kredilerde aktif kalitesi gözetilerek yüksek karlılık hedefli bir politika izlenmesi kritik öneme sahiptir.
Kullandırılan kredilerden tahsil edilecek komisyon gelirleri göz önüne alndığında ise; Banka bilanço ve gelir tablosuna olumlu etkisinin yanı sıra özkaynak karlılığa (RoE=Net Kar/Özkaynak) direkt katkıda bulunacağı düşünülmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder